25 Kasım 2014 Salı

Zat-ı Şahane

Özledim okuyucu.
Yorumunu da bakmalarını da görmelerini de özledim.
Ya sen ?

****
+Acıyor mu ?
-Oldukça fazla.
+Film açayım mı?
-Yok istemiyorum.
+Ağrı kesici bulayım mı ?
-Yeni içtim.
+Canın çok yanmasın, geçsin hatta bana geçsin ya !?!

Haline şükreden tayfaya kaydım bu zamanlarda, yalnızlık, acı, ağrı demeden yanımdaki sesin haline üzülmesi kadar yumuşak bir şey var mı ?
Annenden babandan bahsetmiyorum elbette onların yeri apayrı.
Küçük kardeşi genellikle bela olarak adlandıran ben; şefkat olarak gördüm.
Hayıflayabilirsin elbette beni, inan pek umursamam yalan yok.
Belki ara ara onun canı yandığında, kalbi ağrıdığında bunları yapanlara karşı serzenişte bulunup bir tık ileri gittiğim de doğrudur.
Bu kadar önemli gelmez belki sana okuyucu, canım yanar orada yatarken başımda pervane olması. Geçtiğimiz zamanlarda yaşadığım en büyük mutluluk.
Kendisini bela olarak görmemin sebebiyse çok tartışma yaşamamız aramızda Sekiz sene var resmen, yaptıkları hoşuma gitmiyor(du).
Küçükken her zaman peşime takılırdı, kardeşin varsa bilirsin muhakkak.
Bir yere gitmek onunla mümkün; ağlıyor ve deli ediyordu.
Ha ayağı halıya takılsa çaktırmadan düzeltir bir daha oradan geçerken tökezlemesin isterdim. 
İlk geldiğinde bile sevgimi gösteremediğimden, kıskandığım sanılmıştı.
Japon bebekler gibi, kısık gözler aman yarabbi pek bir çirkin ama ağladığında annemden önce koşar pış pış yapardım.
En sevdiğim oyuncağımı balkondan attığında kızamadım bile o kadar tatlı "aba" diyordu ki duysan sende seversin.
Büyüdüğünde, ki bunu fark etmek o kadar zor değil canını bir kız yaktı. Çaresiz kaldım okuyucu insan bir gönül yarasına mı çare olamaz diye kalakaldım. Uyurken yanına sıvıştım mesela, ağladığında omzumda olsun istedim. İçecekse benle içsin, gidecekse benden habersiz yapmasın istedim. Bir süre de böyle oldu, büyümesine rağmen gözünden yaş geldiğinde abla diye ağladı sarıldı. Uzun zaman geçti bunların üzerinden, sonra koptuk arada kahkahalarımız doldurdu ya evi orası da var ama eskisi gibi gelmedi sarılmadı. Büyüyor diye çektim kendimi, yardım isterse arkasında olduğumu bilmesini sağladım. Derken canım yanarken canının yandığını fark ettim işte.
Duygulandım mı ? Kesinlikle. Gözümden yaş gelirken onun ağladığını gördüğümde güçlü olmaya karar verdim. Yeniden.

İyi ki var. İyi ki var olmuş. Belki böyle yüzüne söylemeyeceğim; kim bilir günün birinde görür anlar ne kadar sevdiğimi.

Zat-ı Şahane

Özledim okuyucu.
Yorumunu da bakmalarını da görmelerini de özledim.
Ya sen ?

****
+Acıyor mu ?
-Oldukça fazla.
+Film açayım mı?
-Yok istemiyorum.
+Ağrı kesici bulayım mı ?
-Yeni içtim.
+Canın çok yanmasın, geçsin hatta bana geçsin ya !?!

Haline şükreden tayfaya kaydım bu zamanlarda, yalnızlık, acı, ağrı demeden yanımdaki sesin haline üzülmesi kadar yumuşak bir şey var mı ?
Annenden babandan bahsetmiyorum elbette onların yeri apayrı.
Küçük kardeşi genellikle bela olarak adlandıran ben; şefkat olarak gördüm.
Hayıflayabilirsin elbette beni, inan pek umursamam yalan yok.
Belki ara ara onun canı yandığında, kalbi ağrıdığında bunları yapanlara karşı serzenişte bulunup bir tık ileri gittiğim de doğrudur.
Bu kadar önemli gelmez belki sana okuyucu, canım yanar orada yatarken başımda pervane olması. Geçtiğimiz zamanlarda yaşadığım en büyük mutluluk.
Kendisini bela olarak görmemin sebebiyse çok tartışma yaşamamız aramızda Sekiz sene var resmen, yaptıkları hoşuma gitmiyor(du).
Küçükken her zaman peşime takılırdı, kardeşin varsa bilirsin muhakkak.
Bir yere gitmek onunla mümkün; ağlıyor ve deli ediyordu.
Ha ayağı halıya takılsa çaktırmadan düzeltir bir daha oradan geçerken tökezlemesin isterdim. 
İlk geldiğinde bile sevgimi gösteremediğimden, kıskandığım sanılmıştı.
Japon bebekler gibi, kısık gözler aman yarabbi pek bir çirkin ama ağladığında annemden önce koşar pış pış yapardım.
En sevdiğim oyuncağımı balkondan attığında kızamadım bile o kadar tatlı "aba" diyordu ki duysan sende seversin.
Büyüdüğünde, ki bunu fark etmek o kadar zor değil canını bir kız yaktı. Çaresiz kaldım okuyucu insan bir gönül yarasına mı çare olamaz diye kalakaldım. Uyurken yanına sıvıştım mesela, ağladığında omzumda olsun istedim. İçecekse benle içsin, gidecekse benden habersiz yapmasın istedim. Bir süre de böyle oldu, büyümesine rağmen gözünden yaş geldiğinde abla diye ağladı sarıldı. Uzun zaman geçti bunların üzerinden, sonra koptuk arada kahkahalarımız doldurdu ya evi orası da var ama eskisi gibi gelmedi sarılmadı. Büyüyor diye çektim kendimi, yardım isterse arkasında olduğumu bilmesini sağladım. Derken canım yanarken canının yandığını fark ettim işte.
Duygulandım mı ? Kesinlikle. Gözümden yaş gelirken onun ağladığını gördüğümde güçlü olmaya karar verdim. Yeniden.

İyi ki var. İyi ki var olmuş. Belki böyle yüzüne söylemeyeceğim; kim bilir günün birinde görür anlar ne kadar sevdiğimi.

18 Kasım 2014 Salı

#On Blogger tek hikaye

Bir otel odasında yalnız kalışımın hikayesidir aslında bu..
Yıllar sonra paylaşmak istediğim..
Belki yerine varmaz ama sesimin çıkmasını, duyulmayı istedim..



O gün; 

En güzel kıyafetlerini giymek için kalktım sıcak yatağımdan.
Senden önce kalkmalıydım ki sana şahane bir kahvaltı hazırlamaktı niyetim.
Yukarı çıktığımda çoktan giyindiğini gördüm ki hemen aşağı gelmeni istedim senden gerçi meşgul koca her zamanki gibi erken gidecekti..
Koskoca görkemli evin kapısına kadar götürdüm seni  öptüm ve uğurladım kendi ellerimle.
"Akşam geç kalma " yankılandı sesim sen uzaklaşırken...

İçeri geçmemle ağlamaya başlamam arasında ne kadar fark  var hiç hatırlamıyorum.
Her şeyi biliyorum, en azından tek olmadığımı.
Nasıl bu hale geldik ?
İyi günde kötü günde diye birlikte söz vermiştik, bu şekilde olabileceğine inanmıyorum diye geçirdim içimden..
Yüzüstü kalmış, ihanetle yüzleşmeyi reddeden..
Bir bardak daha aldım içkiden, yüzüğüme  bakarken ağlamayı reddettim ama olmadı..
Alkolün etkisi miydi bu yoksa içimdekileri mi kusuyordum artık dışarı..
Uzaklaşmak istedim bu evden bu yaşamdan bu hayattan, biliyordum o'nun yanında olduğunu, bilirsin kadınlar hisseder..
Neler olabileceğini düşündükçe dayanamadım, attım kendimi sokağa.
Nereye gideceğimi bilmiyordum arabaya bindiğimde..
Ağlamaklı ve beter halim görenleri muhakkak korkutmuştur. .

Marketin tekine gittim, elimde raftan aldığım alkol varken ağlamaya devam ediyordum..
Bana istediğini söyleyebilirsin ama söz vermiştik biz iyi günde kötü günde diye.
Aldığım içkiyi kıyafetlerini yakmak için kullanmıştım itiraf ediyorum hemde bahçenin hemen kenarında..
Acımın geçtiği dakikayı hatırlamıyorum, yok öyle bir zaman !!
Ama içimin soğuduğunu fark etmiştim son sigaramı içerken..
Deliyim belki de seni bu kadar sevmekle delirmiş olabilirim..
Şuan onun yanında olduğuna göre sana yeterli değilim belki de..
Sen beni hatırlamıyorsun şu anda, bense tek olmadığımı..

Gün sonunda geri geldiğinde en tatlı gülümsememle açtım kapıyı, bir başkası gibi kokarken sarıldım sana.. Acı çekiyordum aynı anda seviyordum da..

Şu an;

Şerefine içiyorum, bu otel odasında tek başıma sıralarken kadehleri..
Yılın başı bu şekilde başlarsa sonunda neler olacağını kestiremiyorum artık..


Part 2 İçin buraya bekliyoruz. ;)
Part 3 İçin Lütfen buraya devam edin.
Part 4 İçin buraya tıklayınız.
Part 5 İçin buraya devam edin.

13 Kasım 2014 Perşembe

Ufak paylaşımlar ve #mim

Özlediğim okuyucu,
Bu aralar bir delinin günlüklerine dahil olduk bir çok arkadaşla ki haberin vardır muhakkak.
Yok diyorsan da buyur bak buradan, sana kolaylık olsun.


Çok yoğun iş hayatı, gezmeler ve arkadaş süprizleri hazırlama telaşı derken blog yazılarının güncelliğinin kaybolduğunu fark ettim.
O zaman belki bekleyenim vardır diye bir uğrayayım diye ta ta tam karşınızdayım.
İşin gerçeği ne yazacağımı bilmiyorum.
Sanırım fikir danışmak gibi olacak.

****

Geçtiğimiz yıl kutlayamadığım bir doğum günü var kardeşimin.
Ki bu konuda payı büyük de neyse o detayı atlayarak bu pazar günü kendisine süprizim olacak elbet siz de söylemezsiniz ;) Ha buradan görür diyorsan, yok buralara gelmiyor kendisi eminim.
Aslında plan basit pasta, arkadaşlar, kutlama, cart curt.
Ama özel olan hediye.
Ve pastası.
Şöyle ki hediye dediğimiz şey hayal defteri gibi bir şey.
İçinde bolca fotoğraflar ve benim yazıp, çizdiğim bir şeyler var. Ne kadar çok şey dedin diye kızma bana okuyucu inan çok heyecanlıyım. Beğenmezse ? bu ihtimal fena canımı sıkıyor.
Yanında pasta da benden, onu da ben yapıyorum yapabilirsem şayet; beş katlı olacak öyle yukarı değil içerisinde beş kat olacak üzerinde de x2 yazacak. Bu işin esprisi de şudur; arkadaşlığımızın neredeyse dolan onuncu yılını ifade edecek.

Elbette yanında en çok istediği yumuşak peluş köpeğimiz de olacak ! ;)
Nasıl sizce ?

****

Gelelim mim' e Ahu kader Mim yapmış unutmamış beni de eklemiş hemen ardına, sende yap demiş.
Kırmak olur mu ? diyorum.
Buyrun okuyun bakalım.

Biliyorsunuzdur muhakkak bu mimi isminizi ya da blog isminizi yazar ve kitap adlarıyla yazıyorsunuz. Ha bu kitap sevdiğiniz okuduğunuz bildiğiniz mi orasını bende bilmiyorum. Karambole yazıyorum ya orası da ayrı :)


Murat Menteş - Ruhi Mücerret
Ütopya - Thomas More
Popom olmadan asla - Şişman Kız
Tutunamayanlar- Oğuz Atay
Emrah Serbes - Deli Duman
Zülfü Livaneli - Serenad
Erken Kaybedenler - Emrah Serbes
Lev Tolstoy - Anna Karenina

5 Kasım 2014 Çarşamba

TTK ** Toplu Taşıma Kuralları


Yazarak bunaltmanın peşindeyim denemez de gayretim neye anlamadım düşün ben bile..
Selamımı verip başlarım anlatmaya...
Not: Özlemene izin vermeyeceğim, obsesif takılıyorum bu aralar kendimi unutturmamak adına :P


Geçtiğimiz haftalarda toplu taşıma araçlarını kullandığımız esnalarda ki gerçekten mecburuz buna, otobüsün dolu olduğunu bile bile bindik, ki ayakta gidiyorum o kadar da sinir bir şey.
Bilirsin muhakkak hani ortada karşılıklı oturmaya mecbur bırakan koltuklar var ( hadi ama hepimiz burjuva olamayız en azından öğrenciyken görmüşsündür ) Orada oturan yaşlımsı ( Nasıl tarif edeceğimi bilemediğimden  bunların hepsi ) bir çift oturuyor, karşılarında lise çağında iki küçük hatunumuz...
Bir kaç durak sonra şöförün hissedip bizim göremediğimiz boşluklara hala birilerini doldurma çabasıyla kardeş kardeş yolculuğa devam etme zorunluluğunu bulduk. Zaten ne olduysa burada oldu.
Hatunun teki kızıyla binmiş ki fark edemedik o dakkaya kadar..
Ayakta durmaktan başka seçeneği kalmayan taş çatlasa 43 yaşında olacak, benden bakımlı denebilecek ancak pek gününde olmayan bir hanım teyzemiz bu dörtlünün üzerine doğru duruyor ayakta tabi. . .
Gayet normal olması beklenirken oturan yaşlımsı teyzeden bir hamle geliyor ki hadi lan dedim resmen. !
"Kızım kalk da yaşlı teyzen otursun, zaten burası yaşlı ve hamileler için ?!!! "
Kız biraz çetin çıktı o sırada yanındaki arkadaşı da;
"Yaşlı olsa kalkardım da yaşlı yok ortada teyze " dedi. Alkışı hak etmişcesine böbürlenerek ki bende olsam bende aynısını yapardım.
Ayakta duran hanım teyze kalkması için gözüne bırakıyor bir yandan " Aman ne gerek var " ayakları yapmayı ihmal etmiyordu. Yaşlımsı teyze o kadar konuştu ki kızın teki kalktı seni mi dinleyeceğim dercesine...
Bu hanım teyzemize birisi yaşlı dese " Aaa yok canım olur mu öyle şey !! " der ağzının payını verir, uzaklaşırdı da burada çıkarı var 20 dakikalık yolu ayakta gidebilir. O an yaşlandım ayaklarına yatıyor ki ciddi beni gömer lan !!
Oturduğu andan itibaren liseli kızların ne ahlaksızlığı ne terbiyesizliği ne de ailesinin bozukluğu tartışılmadı ki biraz daha otursalar çocukluğa inerlerdi malum uzman doktorlar. Haliyle bunu duyan liseli laf çevirir ki ergenlik her bir halta takılırsın, sessiz kalmak zor yorucudur. Konuşmak daha mantıklı ;) Yaşamıştım biliyorum :P O sırada ortaya yeni bir kahraman çıkıyor olsa olsa 27 yaşında hanımteyzenin kızı yahut tanıdığı gerçi km olduğu önemli değil.
Teyzelere doğru dönerek; "Sizi meze ediyorlar burada, laf çeviriyorlar" diye bağırmaya başladı ki o sıra otobüs de boşalıyordu. Tabi herkes pür dikkat hatunu izliyor, o da rolünün hakkını vererek değme tiyatroculara taş çıkarırcasına bağırıyor. Bir zorunluluğu varmış gibi kıza " Büyüğün konuşuyor burada beni din-le-ye-cek-sin ! " demesi de cabası.
Gerçi şovu kısa sürdü durağına geldi ve aşağı indi.
Kaldık mı yaşlımsı teyzelerle koskoca otobüste ki yandaşta bulunmuyordu yanlarında...
Ayakta duranlar olarak da rahatsız etmiş olacağız ki bize de oturmamızı söyledi...
Öne bakmaları gerekmiş.
Yahu benim de ananem, babanem var ve hiç birinin bu şekilde bir tavrı olmadı en azından başkalarına ! Bir de gelmiş "Kızım ben kötü bir şey demedim sırf saygı göster diye dedim"  cümlesini sarf edince karşıdan ses almayınca koltuk değiştirmesi paha biçilemez.


Şimdi Merak ettiğim bir konu var ki cidden saygısızlığı kim yaptı !??
Saygıyı hak edecek ne yaptılar da saygı bekliyor böyle insanlar ??
Ya da o hatun o kadar şovu yaptı da ne oldu kendi anası kızların dedikodusunu yaparken neredeydi ?
Demem o ki saygıyı hak etmek gerekir.

Müptezel bildirdi. Hemde büyük bir sinirle...

3 Kasım 2014 Pazartesi

Her yolun sonu Ankara ?!*!!? Ha !

Hepsinden çok farklı bir deneyim ki bu şok olmuş olma olasılığım yüksek.
Bahsettiğim olay geçtiğimiz hafta oldu ki yuh lan ! diye tepki gösterdim.
Gerçi göstermemek gerekiyormuş ama bilemedim.
Neyden mi bahsediyor bu hatun dediğini duyar gibiyim okuyucu.
Kahve falından bahsediyorum.
Ha bir de evet bunun karşısında ücret ödeyenlerdenim üzerine iki saat kadar beklemek de cabası.

***

Kardeşin bellediğin hatun sıyırınca mecbur sana da bulaşıyor kıyısından köşesinden.
Neyse mevzu bu değil.
En başına dönersek olayın; gün olarak ekimin yirmisekizine denk gelir.
Malum öğle sonrası tatil ve aktivite şart.
Dahiyane fikirleriyle beni şaşırtan S. fal baktırmak istediğini söyledi.
Ama öyle bir kadın bakıyormuş ki hani doğumundaki ebenin adını bilecek kadar(mış).
Destek timi olarak olay yerinde buluştuk.
***Bu arada bilmeyen varsa ufak b

ir not olsun burası S. aşk acısı çekiyor, balatayı sıyırmak üzere her an motoruna şeker atıp patlatabilir kendini. 
Kahveler geldi nihayetinde buralardan hızlıca uzaklaşıyor, odaya girişimizden devam ediyorum konuya.
Öyle bir oda ki gizli saklı bir yerde, küçük bir yer hani aşıkların buluştuğu türden.
Güvenlik kameralarından dışarıyı izleyip bir yandan da pizzasını ısıran bir kadın karşımızda.
Öyle bir bakışı var ki hatunun !! o_O
Bakışıyla uçak indirir. O derece !
Fala bakmadan önce bir defter çıkartıp adını yazmasını istiyor S.'den, elbette dişi ve erkek olarak...
Başlıyor çizmeye...
Çizim dediysem de karalama şeklinde..
Fincan nerede diye sordun kabul ediyorum okuyucu Fincan defterin yanında..
Laf aralarında "Bana öyle söylediler" demesi de cabası.
Hatunun hayatında olan biteni döktü kağıda bende kayıt yaptım ilerde dinleriz diye.
İsim vermek ya da evlilik tarihi söylemesini anlatmıyorum bak.
Derken fal esnasında benim çok güldüğümü ve falımın uzun süreceğini söyledi ne alakaysa.
Tabi S. için yeterli gelmiyor dedikleri, istemediklerini söylediği için elbette..

***

Sıra bana geldi geçtim karşısına yaktım sigaramı derken bir isim vermemi istedi.
"Hayatımda biri yok" dediğimde vardır diye ısrar etti. Haspam benden daha iyi bilicek ! 
İstediğini alamayınca, başka konu üzerinden yürüdü.
Oturduğum ev, yaşadığım mekan, aile ferahlığı..
En son sanal olduğumdan bahsetti okuyucu.
Yalancıymışım ben kendim gibi değilmişim.
İşte bu noktada tak etti bir şeyler, ipler koptu bende hatun yalancı diyordu bana resmen !
Madem böyle bende soru sormaya başladım, maksat ters köşe etmek.
Bir fotoğraf gösterdim hayatımın aşkını buldu, bir yol sordum beni Antalya'ya gönderdi.
En son inanmaya başladığımı fark ettim, ters köşe edecekken oltaya gelen bendim.
Gerçi söyledikleri hoşuma gitti.
"Hayatının ortası, sonu Ankara"
Gerçi kafeden kendimi dışarı atarken " bi halt olmaz lan bundan boşuna bekledik" desem de. İnandım okuyucu ya da inanmak istedim.

Not: Müptezel şahsiyetinin yaklaşık 6 senedir Ankara takıntısı bulunmakta,  ha ergenken daha fazlaydı. Şimdilerdeyse ne halt olsa Ankara bulaşıyor olaya. Aslında sevilesi bile değil soğuk  memleket. Denizi bile yok !!